friendfeed
    Uyarı : Polimorfik bir terör estirebilir beyninizde.

25 Şubat 2011

Sosyal Medya Dedikleri ...



Yeni medya, digital gazetecilik ve digital çağ vaazları ile açılmış bir sezonu ve bunun üzerine hariciden gazel okunan konferansları pas geçerek, bu mevzu üzerine iki kelam etmeyi ıskalıyorum hep. Lakin akıldaki schedule ile koşulların dayattığı zamanlama hep bir birini ıskalayan ve bir türlü bir birine kavuşamayan sevgililer gibi hayatımda. The New York Tribute' ün 1880 lerdeki editörü John Swington şu anki zaman dilimimizde yaşasaydı mütemadiyen o dönem söylediği sözlerin üstüne bir iki kelam daha ekler ve daha agresif sayılabilinecek bir itirafta bulunurdu gibime geliyor, lakin müneccimle olan fetişsel ilişkim henüz öyle bir kıvamda olmadığından bu mevzuya dair görüş bildirmeyi pas geçiyorum şimdilik...


Medya Dedikleri ...


   21. yy daki kitle manipülasyon aracı olarak medyanın gücünü artık az çok kabullenmiş ve askari mutabakatta zihinsel özürlü olmadığımızı var sayarak idrak etmiş olduğumuzu düşünüyorum. Keza medya - iktidar ilişkisi o kadar ayyuğa çıkmış bir durumda ki günümüzde, tartışmaya bile açık olmayan net bir olgu olarak sırıta sırıta göz kırpıyor uzaktan bize... Berlisconi ve Sarkozy nin iktidarlık süreci bile medya - iktidar ilişkisini net tanımlayacak bariz sırıtan örneklemelerden. Sosyal medyanın, yurttaş gazeteciliği (Ki bu olguya ne kadar gazetecilik demek doğrudur orası da tartışmaya açık bir durum) ve göreceli olarak bağımsız olduğu söylevleri beynimi çırmıklaya dursun, John Hopkins üniverstesindeki bir konferans notları arasında gezinirken zihnimde dolanan eski bir hayalet hortlamaya başladı.

Kitle Manipülasyon Aracı Olarak Enformaston Kirliliği :

  Twitter twiterinde ve Facebook profillerinde Sarte'nin, Volter'in sözleri dolanıyor sürekli. Lakin dolanan sadece cümlelerden ibaret, yani bir know how ve birikimin ağlar üzerinde akışından yana henüz bir eser yok. Bunu ölçebilecek bir kapasiteye ve teknik yapıya da sahip değil sosyal medya. İnci sözlüğün Can Yücel çıkışı bir nevi netizent ahalisinin ve copy paste kültürünün yarattığı net toplumunun nasıl bir kolektif deliliğin ve cehaletin parçası olabileceğini göstermişti. Her şeyi bilen, her konuda uzman olan bu kitlenin bilmediği konuları ifade etme erdeminden yana ise kabız olduğu apaçık ortada. Bu şekilde bir kolektif deliliğin yarattacağı sonuçların bir modellemesi ise net içinde dolaşan bilginin kaynağın doğruluğunu valid edilemediği için, üretilen yanlış bilgilerin yaratacağı kirlilik ile pasifize edilen kitleler olacak. Misal artık şirketler rakipleri hakkında anonim profilleri kullanarak yalan yanlış bilgiler üretebilecek veya da community oluşturabilen gruplar ve profiller üzerinden bu kitleyi manipüle edebilecek.

  Gelelim kendi netizent ahalimiz olan en amiyane tabiri ile internet Türkleri arasında bilginin dolaşımı mevzusuna... Rakamlara göre 14 milyon facebook kullanıcısı olduğunu ifade ediyoruz, msn kullanıcı sayısında dünyada 4. sırada olduğumuz idda ediliyor. Peki oratada paylaşılan bir bilginin varlığından gerçekten bahsedebiliyormuyuz ? Feyk profillerin ve ara beni yala beni telefon hatlarının güzide mizaçlarının profil resimlerine tag lenmiş, ya da yılbaşı öncesi çamın tepesine iliştirilen isimlerimiz bu bilgi dolaşımının neresinde ? Sürekli dolanan Sarte'li, Volter'li ve Schopenhauer'lı sözleri RT leyerek yada post ederek bu know how ın ve birikimin bir bileşeni yada kolektif açıdan üreteni olabiliyormuyuz ? Bu soruların çözümlemesi sanırım şu olurdu özetle : Bilgiyi üreten değil, zamanı tüketen toplumların iletişim araçlarını kullanması.

Neredeyiz Bebek ...

  Yaşadığımız yüzyılın sonu, bilginin ticari bir meta olduğu ve patent hakları hede - hödösü sayesinde kısmi olarak kamusal alanda paylaşıldığı ve bunun feedback lerinden de nemalanıldığı bir dönemi refere ediyor. MIT ocw (Open Courseware) ile ders notlarını, videolarını ve lab notlarını paylaşıyor, John Hopkins Üniverstesi Prof. David Harvey'in güzelim 30 yıllık Kapital Derslerini ve atölye çalışmalarını paylaşıyor. Stanford Üniverstesi derslerin anfiden çekilen görüntüleri ile birlikte youtube da bize programlama dersi veriyor. Bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Lakin ortada bu toplum olarak ıskaladığımız ayrıntılar da var. Mevzu bahis önceki cümlelere meze olan bu bilginin paylaşımı bizde hala metasal bir olgu. Yani bu digital gelişimin ve paylaşım mantelitesinin vizyonel nemasını yiyebilecek kadar evrimimizin homosapiens safhasında değiliz, hala homoerektus evrelerinde seyr-i alem ediyoruz. Misal ODTU uzaktan eğitim merkezi yarattığı markayı kullanarak sertifika veriyor (Daha da saf olanlar için Kıbrıs'ta bir kampüsü var. Teşrif etmekte serbestsiniz). Yani asli ve toplumsal misyonundan uzak, bilgiyi üretmekten ziyade, teknikerliğin ve çalışmalarını finanse edip bundan gelir elde etmenin sığ sularında kulaç atmayı tercih eden sığ bir akademia mız var.

Yıllar öncesinde Windows üzerinde uygulama geliştirirken frameworkler ile birlikte gelen garbage collectorler sayesinde artık güvenlik açıklarının bellek taşmalarından kaynaklanmayacağını, asıl güvenlik açıklarının bundan sonra senkronize edilmemiş başı boş thread lerden kaynaklanacağını belirtiliyordu cafcaflı bir makalede. Bu örnekleme bana “bağımsız” yurttaş gazeteciliğinin ve sosyal medyanın önümüzdeki dönem alacağı roller noktasında ufak hintler verir gibi. Merkeziyetin olmadığı bir bağımsızlık aslında modern kent kültürünün ve metropollerin yarattığı yalnız insan ların bir modellemesi gibi. Lakin her aidiyetin bizi soktuğu o dogmatik çıkmazlarda ve olmazlarla karşılaşma durumumuzda var vesselam.

Hiç yorum yok: