friendfeed
    Uyarı : Polimorfik bir terör estirebilir beyninizde.

22 Mart 2010

Yüzdelik Anlar ...

Ne kıvamda olduğunuzu blmiyorum ancak her nükseden uykusuzluk kriziyle birlikte benim fena çemkiresim geliyor birşeylere.Algıdan yana kıt, mantıkdan yana fuara, öksüz bir coğrafyada büyümenin böylesine uğursuz bir miras getireceğini elbet bilemezdim ya ...



  Masallarla büyüyen bir neslin üyeleri olmaktan mutlu mu yoksa muzdarip mi olmalıyım bilemiyorum ancak bu satırları yazarken bu ülke sınırları içerisinde kalan tek cennet bahçelerini yani Doğu Karadeniz'i HES (Hidro Elektrik Santralleri) ile diri diri yok edip işgal altına almaya çalışıyorlar.Hayatımız boyunca bize dikte edilen "vatan toprağı" kavramının küresel Kapitalizm'le birlikte metalaşıp anlamının ve değerlerinin yok olmasına zaten hali hazırda alışmışken birde üzerine doğa katliamına seyirci kalacak bir kitle değiliz elbet de ki.Ancak kızdığım nokta bu kuru ajitasyonlarla (Vatan-Millet-Sakarya) empoze edilen değerlerin bir gün yine devletin kendi kurumları ve yöneticileri tarafından yüzümüze baka baka kendi çelişkilerini dışa vurması.Yıllar yılı savaşan bir coğrafyanın sınırında yer alan Artvin ve Rize artık kendi derelerinin özgürlüğü için kendi devletiyle savaşmak durumunda bırakılıyor.Bu konuya dair bir kaç anektod vermek yerinde olur sanırım.



Not : Genel anlamda aşağıdaki maddeler Artvin'deki derelerin özelleştirilmesi kapsamında değerlendirip yazılmıştır.

1) Su kaynaklarının özelleştirilmesi yoluyla o çok kıymetli diye bangır bangır böğürünen o vatan toprağını, o coğrafyayla uzaktan yakından alakası olmayan ve girdiği ülkelere sadece savaş , yıkım ,acı ve ölüm getiren uluslararası şirketlere peşkeş çekiliyor.Bunu yaparken aynı zamanda sadece su kaynağının değil, dere yatağının da sahibi oluyorlar.Yani eskiden işgal dediğimiz kavram bugün savaşla değilde parayla yapılıyor anlayacağınız.

2) Çok değil, bundan bir 5 yıl öncesine kadar su kıtlığı çeken baraj seviyelerinin doluluk oranından yana mızmızlanan bu toplum kendi yaşadığı gerçekliği unutacak kadar balık hafızalı olması da başka bir tezatlık örneği.Aynı şekilde uzmanların önümüzdeki yüz yıl savaşlarında su kaynaklarının etken unsur olacağını deklere etmelerine rağmen bu çok akıllı bürokrat arkadaşlar ,o uzmanların brifinglerini kulaklarıyla değilde namusait bir yeriyle dinlediği için önümüzdeki süreçlerde anneleriyle gayet içli dışlı olacağımız kanısındayım.

3) Coğrafi potansiyel algılayışı, sadece metasal gelir anlamdaki kar marjıyla ölçen sakat zihniyet elindeki doğanın, toprağın, yeşilin kıymetini bilmemesini normal karşılamama rağmen, herhangi bir metasal değerle elindeki ormanını toprağını geri getirememek gibi tek taraflı bir denklemin sürekli kaybeden yakasında olmasını bile bile hala bu işin içine girilmesi af buyrun ama saflıkla salaklık arasındaki o ince çizginin salaklık tarafınına çakılıp kalmış olması olarak değerlendirirsek pekte haksızlık etmeyiz sanırsam.

Son olarak Artvin'de, Bergama'da , Rize Fırtına deresinde ve bu coğrafyanın farklı yerlerinde verilen çevre mücadelesine destek olmak tek başına çevresel bir duyarlılığın değil aynı zamanda insan olmanın bir vazifesidir.Ancak günümüzde çevreci muhalefet hareketlerinin sadece lokal bir bölgede kalıp toplumun geri kalan kesimiyle kucaklaşamaması aklıma Aziz Nesin'in tahlilini getiriyor.Rahmetli bu memleketin %60 ı aptal demişti(*).Bu aralar nükseden bir nevroz nöbeti misali kafama dank edip duruyor.Geriye kalan %40 bu memleket için fazla değilmi ?

(*) Allahtan 80 anayasasından sonra o oran dahada yukarı çekildi :)

Hiç yorum yok: